29 Şubat, 2008


26 Şubat, 2008

OSMANLILARDA LÂLE SEVGİSİ
İran Selçuklularının ve Büyük Selçukluların sanat eserlerinde, 12. Yüzyıldan itibaren, lâle motiflerine rastlanmaktadır.Anadolu Selçuklu devletinin başkenti Konya’da ki eserlerde de lale motiflerine rastlanır.[8] Lale ve lâle kültürünün Anadolu’ya Türklerle birlikte geldiği kesindir.[9]
İstanbul’un Fethi’nden sonra, şehir imar edilirken, bizzat Fatih’in emri ile yeniden düzenlenen bahçeler (parklar) lâlelerle süslenmiştir.[10] Zaten Fatih Sultan Mehmet bir bahçıvandı.Bu meslekte çok önemli bir yeri vardı.Boş vakitlerinin çoğunu bunun için harcar ve bundan büyük bir haz duyardı.Seferler arasındaki boş zamanlarda Topkapı ve diğer sarayların bahçelerinde çalışmaktan da büyük zevk alırdı.[11] Kanuni devrinde de, lâle türleri geliştirip çoğaltılmıştır.
Türkler ve özellikle Osmanlılar yaşakları çevreyi güzelleştirmeye çalışmışlardır.Bunun için özel gezinti alanları yapılmış, İstanbul ve diğer büyük şehirleri park ve bahçelerle donatmışlardır. İstanbul bahçelerinin vazgeçilmez çiçeği olarak başta lale, gül,karanfil ve zerrin gibi çiçekler yetiştirmişlerdir. Lâlenin Osmanlılar tarafından bu kadar kabul görmesinin sebeplerinden biri de Arap harfleri ile
( ﻻ ﻟﻪ )
şeklinde yazıldığında, Allah ( ﷲ ) kelimesinde ki bütün harfleri kapsamaktadır.[12]Harflerinin karşılığı sayılar hesabına dayanan “ebced” usulüne göre de “Allah” kelimesi ile “ lâle” kelimesinin aynı rakama tekabül etmesi, ediplerde “yaratıcı”nın yarattıklarında tecelli etmesi düşüncesinden hareketle derin bir heyecan uyandırmıştır. [13] Lâle , Arap harfleri ile yazılır ve tersinden okunursa ( ل ﻫﻼ ) = Hilal =Ay olur; Hilal veya Ay da Osmanlı Devleti’nin amblemidir.[14]
Osmanlı Kültürünün klasik ölçülerini bulduğu yüzyıl İstanbul’unda bahçe ve çiçek zevki bütün halka yayılmıştı. Bu sevgi ve merak dışarıdan yeni türlerin getirilmesine de yol açtı.2. Selim Devrinden itibaren imparatorluğun çeşitli bölgelerinden lâle ve sümbül soğanları ısmarlandığına dair fermanlar bulunmaktadır. 2. Selim, Kırım’ın güneyindeki Kefe’den 300.000 adet lâle soğanı ısmarlamıştır. Türk çiçekçilik tarihiyle ilgili araştırmaları bulunan Turhan Baytop, “Lâle-i Rumi” denilen ve ayırcı özelliklere sahip olan Osmanlı Lâlesi ’nin Kefe’den getirilen bu lale soğanlarından elde edildiği düşüncesindedir.Bu laleler seçme ve melezleme yoluyla elde ediliyordu.
Çiçek soğanları ve fidanları sadece saray tarafından ısmarlanmıyordu; meraklılarda bir yolunu bulup yeni türler elde etmek için çeşitli yerlerden soğanlar getirtiyor, imkan bulursa kendileri temin ediyorlardı.[15]Bu çiçek ve lâle merakı İstanbul’a gelen yabacıları bir hayli etkilemiş ve hayran bırakmıştır.Fransız şair ve devlet adamı Lamartin’de bu tesire kapılanlardan biridir.Lamartin, Topkapı sarayını gezerek Türklerin doğaya yakınlıklarını ve göz zevkine ne kadar önem verdiklerini anlatır.[16] Miss Julia Parabe adındaki bir İngiliz kadınsa, İstanbul’un o yeşilliğe ve çiçeğe boğulmuş sokaklarını, evlerini, yalılarını görünce hayretler içinde kalmış ve “Keşke Shakespeare, Romeo ve Juliet’in bahçe sahnesini yazmadan önce Boğaziçi’ni görmüş olsa idi” demiştir.[17]
Alıntı. R.Karakaş